Son yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar, mutluluk, aşk ve sevginin hormonal temelini açığa çıkarmıştır. Eski çağlardan beri soyut düşünülen bu duygular aslında doğrudan elle tutulur biyolojik – psikolojik ölçütlere sahiptir. Ne var ki, hormonlardan kaynaklanmaları nedeniyle pek çok düşünür bu duyguları sahte olarak yorumlamaya çalışmıştır. Halbuki, bu duyguların hormonlardan kaynaklanması gerçekliklerini ve değerini yok etmemekte, tam tersi bilimsel dayanak kurarak, daha anlaşılabilir ve kabul edilebilir hale getirmektedir.
Aşk, sevgi ve mutluluğu kontrol eden, serotonin, oksitosin, dopamin, endorfin ve testesteron olmak üzere 5 temel hormon bulunmaktadır. Çoğunlukla faydalı olan bu hormonlar o kadar güçlüdür ki, çoğu zaman kişinin mantık ve kendi kendini korumasını sağlayan bilinçaltı savunma mekanizmalarını bile alt edebilmektedir. Kişilerin aşk ve sevgi için kendi hayatlarından ödün vermesi, mutsuzluğun ise kişileri doğrudan depresyona ve hatta intihara götürebilmesi, bu hormonların gücünü ve karanlık yüzünü gözler önüne sermektedir.
SEROTONİN
Mutluluk, canlılık, sakinlik ve zindelik hissi veren bir nörotransmitter olan serotonin, kişinin kendi varlığını değerli ve önemli hissettiği zamanlarda salgılanmaktadır. Bu zamanlar, kişinin iyi olduğu ve zevk aldığı bir işi yapması, kendisini iyi hissettiren insanlarla vakit geçirmesi veya başarı elde etmesidir. Psikolojik faktörler dışında, güneş ışığı, spor ve diğer fiziksel aktiviteler de serotonin salgılanmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca, çikolata, şeker, tatlı ve hamurlu gıdalara vb. beslenme yoluyla da serotonin salgılanması artmaktadır.
Not: Geçmişe ait başarıların hayalini kurmak, mutlu dolu anıları hatırlamak veya sevilen insanları düşünmek; insan zihninde sanki bu olaylar tekrar yaşanıyormuş etkisi yaratmakta ve serotonin salgılanmasını önemli ölçüde arttırmaktadır. Bu nedenle, hayal kurmak, kendini pohpohlamak ve olumlu düşünmek, “evrene enerji göndermek” gibi mantıksız ve bilim dışı olayları gerçekleştirmese de, insan sağlığına psikolojik olarak fayda sağlamaktadır.
Serotonin, mutluluk, iştah, sakinlik ve uyku düzeni konusunda olumlu etkiye sahiptir. Dopamin gibi beyinde uyarıcı etkilere sahip değildir, ancak yine de az salgılandığında kişide karamsarlık, uykusuzluk, sinirlilik, öfke, stres, kaygı, depresyon ve sosyalleşme tembelliği (insanlarla zaman geçirmekten kaçınmak ve yalnızlaşmak) ortaya çıkmaktadır. İşin aslı, serotonin az salgılandığında, insan her konu için sakinliğini ve huzurunu kaybedecek ve dış dünyayı kendisi için bir tehdit olarak görmeye başlayacaktır. Bu nedenle, serotonin eksikliği kişide ayrıca obsesyon, takıntı, cesaret eksikliği ve huzursuzluk da yaratacaktır.
Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, daha sonra diğer hormonlarda da üzerinde duracağım gibi, bu hormonların azı kadar fazlasının da zararlı olmasıdır. Öyle ki, ortalama seviyede serotonin mutluluk sağlarken, miktar aşırı düşükken kaygı, miktar aşırı yükseldiğinde ise vurdumduymazlığa neden olabilmektedir. Başka bir örnek olarak, ortalama değerde serotonin cinsel isteği arttırırken, yüksek serotonin cinsel isteksizliğe yol açmaktadır.
DOPAMİN
Zevk, motivasyon, heyecan ve memnuniyet hissi veren bir nörotransmitter olan dopamin, uzun soluklu hedefleri gerçekleştirebilmenin en önemli yardımcısıdır. Zevk alınan işler ve hobiler ile uğraşmak, hedef koyarak o yolda ilerlemeye çalışmak, hedeflere ulaşmak, başarılı olmak, başarıları kutlamak, âşık olmak ve diğer her türlü alışkanlık veya bağımlılık yaratan aktivite dopamin salgılanmasını arttırmaktadır.
Dopamin eksikliği kişide motivasyon düşüklüğü ve tembelliğe neden olmaktadır. Sorumlu olunan iş ve aktiviteleri gerçekleştirememek, kendini güçsüz veya düşük enerjili hissetmek, işleri devamlı ertelemek de dopamin eksikliğinin göstergelerindendir.
Dopamin, alışkanlık ve bağımlılık davranışlarını düzenleyen en etkili hormondur. İnsan vücudunun bağımlılığı oluşturmasının nedeni, insanı içinden çıkılmaz, zorlayıcı durumlara karşı korumaya çalışmasıdır. Öyle ki, insan psikolojisi, hangi kötü durumda ve zor şartlarda olursa olsun, hayatını devam ettirebilmek için alışmaya meyillidir. Bu gücü de dopamin sağlamaktadır.
Örneğin, zengin şartlar altında büyümüş bir kişi, fakirlik ve açlık gibi bir durum ile karşılaştığında belli bir süre sonra bu duruma alışabilmektedir. Issız bir adaya düşen ve hayatında doğa ile iç içe olmamış bir kişi ise belli bir süre sonunda avcılık yapmayı öğrenmekte ve devamında belki de yemeğini pişirmeden bile yemeye alışmaktadır. Bir yakınını kaybeden kişinin zaman geçtikçe üzüntüye alışması, sürekli işkence gören birisinin acıya duyarlı hale gelmesi, kaçırılan bir insanın bir süre sonra kaçırana sempati hissi duyması (Stockholm Sendromu) dopamin etkisiyledir.
Ancak her ne kadar dopamin, spor yapmak, çalışmak ve hayatta kalmak gibi faydalı aktivitelere karşı alışkanlık geliştirse de, aynı şekilde uyuşturucu, sigara ve benzeri zararlı konularda da bağımlılık geliştirmektedir. Bu karanlık yüzüyle dopamin, hem mutluluk, hem de mutsuzluk hormonudur. Öyle ki, bağımlılık yaratan aktivite giderek daha fazla dopamin salgılatmakta ve mutluluk duygusu oluşturmaktadır. Kişi aslında bağımlılık duyduğu durumdan gerçekte fayda sağlamasa bile dopamin sayesinde mutlu olduğunu hissetmekte ve bu bağımlılığı daha ileriye götürme isteği duymaktadır. Bağımlılığın ana dopamin kaynağı olması ile birlikte, arkadaşlar ve aileyle zaman geçirmek, hobiler ve diğer keyif veren uğraşlar eskisi kadar mutluluk sunmamaya başlamakta, bu durum kişiyi bağımlı olunan aktiviteye daha fazla itmektedir. Kişi bağımlı olduğu aktiviteyi bıraktığında ise, eskisi kadar dopamin salgılanmayacağı için oldukça mutsuz hissedecektir.
Diğer yandan bağımlılığı yenmenin çözümü de yine dopaminin kendisinde saklıdır. Mutluluk veren alışkanlık bırakılıp kişi mutsuz yaşamaya başladığında, bir süre sonra dopamin tekrar vücuda etki etmeye başlayacak ve kişiyi bağımlı olduğu aktiviteyi yapmadığı yeni hayata alıştıracaktır. Böylece dopamin tekrar eski akviteler ile salgılanmaya başlayacak ve kişi eski mutluluğuna kavuşacaktır (Bağımlılığı bırakma sürecinin daha kolay geçmesi için, bağımlılığın yerine yeni alternatifler üretmek oldukça verimlidir. Bağımlılığı bırakmak ile ilgili yazımdan detaylı bilgi edinebilirsiniz).
OKSİTOSİN
Günümüzde aşk ve bağlılık hormonu olarak bilinen oksitosin’in, ilk keşfedildiğinde tek görevinin kadınlarda doğum anında vajinanın genişlemesine ve ağrı eşiğinin yükseltilmesine yardımcı olduğu düşünülmüştür. Ancak sonrasında, hipofiz bezinin arka kısmında salgılanan bu hormonun, cinsel ilişki sırasında döllenmeyi arttırıcı, emzirmeyi kolaylaştırıcı ve anne ile bebek arasındaki sevgi bağını güçlendirici etkiye sahip olduğu da saptanmıştır. Araştırmalar ilerledikçe, oksitosinin sadece hamilelik ile ilgili olmadığı, insanlar arası güven, empati, şefkat ve sevgiye yönelik bağlar kurmaya yardımcı olduğu ve erkeklerde de salgılandığı ortaya çıkmıştır.
Not: Oksitosin de diğer hormonlar gibi sadece aktivite değil, düşünce gücü ile da salgılanmaktadır. Öyle ki, herhangi bir etkileşim olmasa bile bir kişiyi düşünmek, onun hakkında başkaları ile konuşmak, onunla ilgili hayaller kurmak, resmine bakmak da oksitosin salgılatmaktadır. Bu davranışlar, insan ilişkilerinde karşılıksız sevgi, saplantı ve platonik aşk durumlarına neden olmaktadır.
Oksitosin, tüm diğer insanlar ve evcil hayvanlara karşı bağlar kurmaya yaramasına rağmen, en kuvvetli etkisini aşk ilişkilerinde partnerler arasında göstermektedir. Partnerlerin, birlikte zaman geçirmek, sarılmak, kucaklaşmak, öpüşmek, sevişmek gibi her türlü etkileşiminin oksitosin salgılanmasını arttırdığı görülmüştür. Bu haliyle oksitosin tam bir aşk hormonudur, nitekim testesteron gibi tüm karşı cinse değil, sadece tek bir partnere karşı olan bağlılığı arttırmaktadır. Örneğin, erkekler üzerinde yapılan deney sonuçlarına göre oksitosin salgılanmasının erkeklerin eşlerini daha fazla, diğer kadınları ise daha az çekici bulmalarını sağladığı anlaşılmıştır. Kısaca, oksitosin bir tür sadakat ve bağlılık hormonu olup, doğrudan monogamiyi desteklemektedir.
Oksitosin eksikliğinde ise kaygı, depresyon, mutsuzluk, gerginlik, stres gibi negatif durumlar ortaya çıkmaktadır.
Not: Aşık olunan kişiyi unutma sürecinin, diğer çeşitli bağımlılıklardan kurtulmaya göre daha yıpratıcı olmasının nedeni, sadece dopamin değil hem dopamin hem oksitosin etkisinin olmasından kaynaklanmaktadır.
Not: Aşık olunan kişiyi unutma sürecinin, diğer çeşitli bağımlılıklardan kurtulmaya göre daha yıpratıcı olmasının nedeni, sadece dopamin değil hem dopamin hem oksitosin etkisinin olmasından kaynaklanmaktadır.
ENDORFİN
Ağrı ve acıyı yatıştırmak için salgılanan endorfin, ayrıca üstte bahsettiğim diğer hormonlar (nörotransmitterler) gibi stres ve kaygı üzerinde de pozitif etkiye sahiptir. Cinsellik, gülmek ve sportif aktiviteler gerçekleştirmek endorfin seviyesini arttırmaktadır. Ayrıca çikolata, şeker ve baharatlı - acılı yemekler yemenin de endorfin salgılanmasına pozitif etkisi bulunmaktadır.
Morfinden çok daha güçlü bir ağrı kesici olan endorfin, adrenalin içerikli aktiviteler sırasında salgılanarak acı hissini azaltmaktadır. Özellikle kadınlarda doğum sırasında yoğun olarak salgılandığı için doğumu da olduğundan daha kolaylaştırmaktadır (doğum sırasında kadınların belli bir seviyede zihinsel olarak uyuşmasının sebebi budur). Çoğu sentetik uyuşturucu mantığı, vücuttaki endorfini doğal olmayan yollardan arttırmak üzerine kuruludur.
Not: Eğer partneriniz seks yapmamak için baş ağrısını öne sürüyorsa, bu sizi geçiştirdiği anlamına gelir. Nitekim, seks sırasında da salgılanan endorfin baş ağırısını kesici etkiye de sahiptir.
Endorfinin aşırısı diğer hormonlardan çok daha tehlikelidir. Öyle ki, yüksek endorfin hiperaktivite, tehlikeli ve ekstrem sporlara olan aşırı düşkünlük, şiddete meyil, porno ve seks bağımlılığı yaratmaktadır.
Endorfinin aşırısı diğer hormonlardan çok daha tehlikelidir. Öyle ki, yüksek endorfin hiperaktivite, tehlikeli ve ekstrem sporlara olan aşırı düşkünlük, şiddete meyil, porno ve seks bağımlılığı yaratmaktadır.
TESTESTERON
Testesteron yaygın bilinen bir yanlışın aksine sadece erkeklere özgü bir hormon olmayıp, kadınlarda da salgılanmaktadır. Testesteron’un erkeklerde erkeksiliği, kas gücünü, ses kalınlığını ve cinsel isteği arttırdığı bilinmektedir. Ancak bunun dışında testesteron seviyesi erkekte kendine güven, cesaret, rahatlık ve zindelik gibi faydalar da sağlamaktadır. Testesteron kadınlarda da yine erkeklerde olduğu gibi cinsel isteği arttırmaktadır ancak bu cinsel istek özellikle testesteron seviyesi yüksek erkeklere karşı olmaktadır. Kısaca kadında testesteron artışı, maskülen görünümlü ve karakterli erkeklere karşı arzu yaratmaktadır.
Testesteron salgılanması erkeklerde, spor ve egzersiz yapma, rekabet içerikli aktivitelerde yer alma, korku ve heyecan hissiyatı yaşama ve protein tüketimi ile artarken, kadınlarda ise yumurtlama döneminde artmaya başlamakta ve aybaşı döneminde tekrar azalmaktadır. Kısaca testesteron, kadınların üremeye en yatkın oldukları dönemde cinsel isteklerini arttırmaktadır.
Yazı Sonrası Biraz da Müzik...
Yazı Sonrası Biraz da Müzik...
aşkı anlatan gördüğüm en mantıklı yazı. yanlız bir duygusuz geldi
YanıtlaSilEskiden aşk böyle değildi. Şimdi sosyal medya yüzünden yazıda denilen gereksiz oksitosin olmaya başladı.
YanıtlaSiloksitosin aslında dünyadaki bütün uyuşturucalardan daha fazla rahatlatıcıdır
YanıtlaSiloksitosine insanı insana bağlayan hormon diyebiliriz
YanıtlaSil