Fransızca soyluların yükümlülükleri anlamına gelen noblesse oblige, toplumsal düzenin devam edebilmesi için zenginlerin ve yöneticilerin uyması gereken ahlaki davranışlar bütününü temsil etmektedir. Noblesse oblige, hem sağ hem de sol düşünce tarafından desteklenebilir. Klasik sağ düşünce yorumunda, toplumdan yani alt tabakadan gelebilecek herhangi bir devrim veya isyan hareketine karşı, parayı ve gücü elinde tutanların belirli ahlaki uç sınırları aşmaması ve sosyal sorumluluklar üstlenmesi gerektiği savunulmaktadır. Bu gereklilikler çoğunlukla hayırseverlik ve bağış gibi sosyo-ekonomik girişimlerdir.
Sol düşünce uyarlamasında ise, toplumdaki güç sahipleri, sahip oldukları ayrıcalıkların bedeli olarak koşulsuz bir şekilde zayıf kesimi korumakla yükümlüdür. Bu yükümlülükler sosyal devletin uyması gereken adalet ilkesi ile doğru orantılı olan kurallardır. Buna göre, doğrudan emek göstererek elde edinilmemiş her türlü kazanç, güç ve diğer bütün varlıklar; zenginin, diğer insanlar üzerindeki sömürüsüdür. Ekonomik sistemin ve paranın olmadığı ortamda tüm insanlar hiçbir şeye sahip olmadan ancak her şey üzerinde de sahiplik iddia edebilecek bir şekilde var olacaklardı. Bu kapsamda, emeksiz zenginliği veya gücü, küresel ortalamanın üzerinde olan her birey, diğerlerinden para, güç ve hak çalmış olarak kabul edilebilir. Noblesse oblige kavramına yorumum, totaliter sosyalist bir prensiple bu ayrıcalıklara el konulmasını desteklemez, ancak bu adaletsizlikten doğan durumun diyeti olarak güçlü ve zenginleri, zayıfları korumak ve kollamakla yükümlü kılmaktadır. Güçlü ve zengin olan, zayıfa göre daha adil, eğitimli ve ahlaklı olmalıdır. Bu, onun soyluluk gereklilikleridir.
Günümüzde noblesse oblige ile “soylular”, çoğunlukla sağ görüş üzerine yoğunlaşarak sadece olabilecek isyanlara karşı ses çıkmasını önlemeye çalışmaktadır. Dünyadaki kaynakların büyük çoğunluğu varlıklı birkaç bin aile tarafından kontrol edilir. En modern devletler bile özgürlükçü görülmelerine rağmen hala otokrasinin pençesi altında yönetilmektedir. Nitekim modern çağımızdaki demokrasi, halkın kendi diktatörünü seçmesinden başka bir sistem değildir. Halk, meclisi ve hükümeti seçer, ancak kontrol edemez. Seçtikleri vekiller ise yalan ve manipülasyondan başka yetenekleri olmayan, toplumun kanserli kesimlerinden başka bir şey değildir. Kısaca, toplum, yok etmesi gereken kanseri baştacı eder.
Noblesse oblige kavramının yumuşak karnı, gücü ve parayı elinde tutanların adaletli ve ahlaklı olmasının nadiren gerçekleşmesidir. Para kazanan daha çok parayı, güç elde eden ise daha çok gücü kazanmak ister. Milyoner birisi parası ile hayatının sonuna kadar rahat yaşayabilecekken daha çok ve daha çok kazanmaya çalışır, bu yolda kirli işlere bulaşmaktan, başka hayatları, hatta kendi hayatını bile feda etmekten çekinmez. Hırsı gözlerini kör edip, ellerini kana bulayabilir. Üstelik zenginliği ve gücü devasa boyutlara gelmiş insan için artık doymuşluk sendromu başlar. Zirvedeki bireyler çoğu arzusunu gerçekleştirdiği için yeni sapkın zevklere yöneleceklerdir. Nitekim, tarihte varlıklı ailelerin ve politikacıların oluşturduğu birçok sapkın organizasyonun varlığı deşifre olmuştur. 1950'lerden beri devam eden, Avrupa’daki maskeli grup seks partileri, Amerikalıların katliamlı organizasyonları ve Güney Doğu Asya’daki küçük kız ve erkek çocuklarının istismar edildiği devasa genelevler bu sapkınlıklara örneklerdir. Güçlü olanın onurlu olması gerekirken, tam tersi yolda ilerleyip, doygunluk hissinin yarattığı fantezileri için zayıfları sömürmesi noblesse oblige'in uygulanmamasıdır.
Güçlünün noblesse oblige'e uymaması zayıfları da kışkırtmaktadır. Daha üstün olana özenen, sömürülen zayıf da üstün olan gibi para ve güç için ahlak duygusunu çiğner, kendisini, ailesini, inançlarını, ideallerini, ruhunu satar. Kendi değerini cüzdanının ağırlığı olarak görmeye başlayan zayıf, materyalizm çukurunda; iktidar peşinde koşan zayıf ise entrika bataklığında boğulur. Soylunun, yükümlülüklerini yapıp zayıfı koruması gerekirken ona kötü örnek olan ve kötülük yapan bir varlık haline gelmesi sistemin çöküşüdür.
Ancak elbette başta algılarda oluşan her zincir gibi, zayıfın soyluya karşı olan itaat zinciri de elbet kırılabilir. Bütün soyluların gönülden ahlaklı olması ve kendiliğinden başkalarını da düşünmesi beklenemez. Bu nedenle de zayıf kitle, güçlüler tarafından yaratılan haksızlıklara ve eşitsizliklere isyan etmelidir. Her sabah, olabilecek bir direnişin pençesi altında uyanan gücü ve parayı elinde bulunduranlar, rahat bir şekilde davranışlarına devam edemeyecek ve soyluluk sorumluluklarını istemeden de olsa yerine getireceklerdir. İşte o gün soyluların yükümlülükleri ile toplumun amaçları birleşecek ve sistem dengeye gelebilecektir. İnsan hırslı, bencil, açgözlü, kısaca karanlık bir varlıktır. Ama bu varlık aynı zamanda da korkak ve acizdir. Hak işgalcileri ile güzellikle anlaşılamadığında, korku, zayıfın en büyük silahı olacaktır. Zayıf, korkmaktan korkutmaya başladığında kurtuluş yolunda yürüyebilir.
Zengine devrim korkusunu yaşatarak fakiri korumak :D robin hoodculuka benziyor
YanıtlaSilavrupadaki maskeli grup seks dediğin şeyler illuminatimi?
YanıtlaSilbiraz sol propogandası sanki :P
YanıtlaSilanarşizmi haklı çıkarma çabaları
YanıtlaSilYazı tam bir fiyasko! Zengin vatandaşa üstü kapalı tehditler sıralıyor!
YanıtlaSiladam tırsmış dağılın
SilKapitalist uşakları beyenmeyip kötüledine göre amacına ulaşmış yazı!
YanıtlaSil