Mükemmel değiliz hiçbirimiz. Evrenin merkezi değiliz. Gezegenler etrafımızda dönmüyor, yıldız
değiliz, güneş değiliz. Bizim gibi hisseden, arzulayan ve hayal kuran milyarların
sadece bir tanesiyiz. Farklıyız ama kimseden üstün değiliz. Hepimiz birer kar
tanesiyiz. Uzaktan bakınca aynı görünüyoruz, ama farklıyız, eşsiziz. Yine de kar yığınının altında hiçbir şeyiz.
Çocukluktan beri bizi en güzel, en zeki, en değerli gören ailemizin
iyi niyetli; istediğimiz her şeyi olabileceğimizi, istediğimiz her şeyi
başarabileceğimizi empoze eden yeni dünya düzeninin ise kötü niyetli
yalanlarıyla kandırılıp durduk. Bilinçli olarak dikkatimiz dağıtıldı, gerçek hayallerimizden,
tutkularımızdan uzak tutulduk.
İşin aslı ne filmlerde gördüğün estetikli oyuncuların pürüzsüz cildine, ne bir
maçta milyonlar kazanan sporcuların zenginliğine, ne de milyonlarca hayranı
olan şarkıcıların şöhretine kavuşacaksın. Aşkın uğruna eserler yazılmayacak.
Fikirlerin, eserlerin sen öldükten yüzyıllar sonra bile tartışılmayacak. Basit
bir hayatın olacak. Bu hayatının hep bir gün değişeceğini düşünecek, bir
kırılma noktası bekleyeceksin, ama gelmeyecek. Öldüğünde cenazene yüzbinlerce
kişi gelmeyecek, öldükten birkaç yıl içinde yakın çevren dışında unutulacaksın.
Evet, bir şeyler edineceksin, bir şeyler başaracaksın. Ama bu galibiyetler
kendi tutkuların değil, sistemin sana izin verdiği sınırlarda olacak. Bu nedenle
de hiçbir zaman tam olarak tatmin olmayacaksın. Sonuçta insan ihtiyaçları
sonsuz ve sistem sana tüketmeyi empoze ettikçe mevcut durumundan hiçbir
zaman memnun olmayacak, hep daha fazla isteyeceksin. İhtiyacın olan bütün
güzelliklerle çevrelenmiş olmana rağmen mutlu olamayacaksın. Nitekim güzelliğe
de senin adına başkaları karar veriyor olacak. Yapay güzellikler için kavgaya tutuşacak,
elde edince daha çok isteyecek, elde edemeyince kahrolacaksın.
Kimileri itaat edip, kendilerine sunulan ön
sipariş hayata uyum sağlayacak. Bir gün belki birşeylerin değişeceğini umut ederek, istemediği bir hayatı çekilir kılmaya çalışacak. Zannedecek ki, çaba gösterdikçe
tatmin olmaya başlayacak. Hayır. Hissettikleri tek şey Stockholm Sendromu. Öyle bir alışacaklar ki, ruhlarına, hayatlarına tecavüz edilmesine...
Kimileri ise bekleyecek. Hep bir kırılma noktası arayacaklar. Bir
gün birşeylerin olup, dizlerinin üzerinden tekrar ayağa kalkarak yükseleceklerine
inanacaklar. Bir el bekleyecekler, kurtarıcı meleğin elini...
Hayır, hayatının kırılma noktası, çoğu için hiçbir zaman gelmeyecek. Çünkü pek çoğu, birşeyleri değiştirmek için kılını bile kıpırdatmıyor. Onlar, hayallerini hep zihinlerinde tutsak tutuyor, serbest bırakmaktan korkuyor. Hayallerini başkalarıyla paylaşmaya bile çekinirken, o hayallerin nasıl gerçekleşebileceğini düşünüyorlar? Görünmez bir elin, bir kahramanın onlar için gelip oyunu değiştireceğini mi zannediyorlar? Hayır, bekledikleri kurtarıcı gelmeyecek. Çünkü kurtarıcıları, yıllardır bekledikleri kahramanları aslında kendileri, ve bunun farkında bile değiller. Bazıları ise içten içi biliyor, ama bunun için ayağa kalkamayacak kadar acizler.
Sen onlardan olma. Başkaları istiyor diye isteme. Başkaları seviyor diye sevme. Neyi seviyorsan, onu iste. Ama hak ettiğin ölçüde, bencil olmadan... Kimse mükemmel değil ama mükemmel bir planın olsun hayatla ilgili. Kendini tanı ve kendi yolunda yürü. Büyük ihtimalle defalarca ayağın kayıp düşeceksin, ama merak etme ölmezsin, her seferinde tekrar ayağa kalk ve devam et. Bile bile hata yapma ama hata yapmaktan da korkma. Hataların ve deneyimlerin senin küllerindir. Ne kadar düşersen düş, eğer uçmayı öğrenirsen bir kez, anka gibi yükselirsin eninde sonunda.
Fal bakan, burç takip eden insanlardan olma. Çaresizce geleceğini tahmin etmeye çalışacağına, geleceğini şekillendirmeye çalış. Kahve falında ne görmek istiyorsan, o geleceğe sahip olmak için her gün bir adım at, birşeyler yap. Unutma, senden başka kurtarıcın yok.
Voltaire’in Candide romanını sonlandırırken verdiği mesaj “Bahçemizi
yeşertelim”di. Yani en iyi bildiğimiz işi yapalım, sorgulamayalım, heyecan
aramayalım. Hayır, sürekli sorgula, çabala, kendi kaderini, kaosunu kendin çiz.
Deneyeceksin, bıkmadan, usanmadan, senin için olan yolu bulana kadar
yenileceksin. Acı çekeceksin. Ve acıdan korkmamayı, hatta acıya kucak açmayı öğreneceksin.
Uyan. Kibrini yok et, kendini tüm zayıflıklarınla kabullen. Kabullen ki zayıflıkların sana
zarar vermesin, senin zırhın olsun. Kabullen ki zayıflıklarını saklamak yerine güçlendirmeye çalış. Benliğini, özünü, kabul et. Ama asla yerinde de sayma, hayat devamlı yol almaktır, asla durma. Kendini sev, ama hiçbir zaman tam olarak yeterli görme. Daima gelişim göster. Daima birşeyler öğren, birşeyler çabala. Senin için doğru olan yolu ara. Bulana kadar hata yapmaya devam et. Kendi yolunu bulduğunda da, bırak, yeteneğin seni
nereye götürüyorsa o olsun. Sistemin sana verdiğini takip etme, bırak kaderini kendine en uygun seçtiğin hedefler bulsun.
"Senin içinde gizli bir güç var, istediğin her şeyi başarabilirsin, yeter ki inan” diyerek karşısındaki özgüvensizleri gaza getirmeye çalışan, ego pohpohlayan kişisel gelişimcilerin tam tersini söyleyeceğim sana. Hayır, içinde gizli bir güç yok, ama senden başkalarının da yok. Diğer insanların düşüklüğünü görmeden, kendini sevemezsin. En fazla kendine yalan söylersin. O yüzden önce insanoğlunun basit bir varlık olduğunun farkına var. Sen tanrı değilsin, dolayısıyla çevrendekiler de tanrı değil. Onlar da herkes gibi yalan söyleyen, çıkarlarını gözeten, kanı akan, hastalanan insanlar. Ama sen üstün olan taraf olacaksın. Çünkü onlar gibi sunulanı değil, kendi kaderini bulacaksın. Onlar yanlış yolda ilerlerken sen istersen kaplumbağa hızında ilerle, yolunu doğru seçersen ve kararlı da olursan elbet kazanacaksın.
Sana dayatılan değil, sana uygun, senin için olan yolu seçtiğinde,
sana özgü hayallerini bir gün gerçeğe dönüştürebilirsin. Belki başarılı, belki
başarısız olacaksın. Ama en azından zincirlerinden kurtulacak ve deneyeceksin.
Denemezsen sadece korkak olursun. Önce dene; başarılı olursan gerçekleşen
hayalin senin yolundur. Başarısız olursan da bu hayatın sana getirdiğidir,
deneyimdir. Başarısızlıkta yolunu tekrar arayacak, başarıyı tekrar zorlayacaksın. Hem zaten başarısızlıktan, acı çekmekten niye korkasın ki? Unutma, hayatının en dolu zamanları acı çektiğin, başarısız olduğun zamanlardı, çünkü deneyim yaşadın, çünkü öğrendin.
Daha en başından milyonlarca sperme karşı yarışı kazanarak birinci oldun. Ondan öncesinde
küçük ihtimaller buluştu ve annen ile baban tanıştı. Binlerce yıl boyunca
ataların bir şekilde çoğaldı ve senin doğumun gerçekleşti. Kısaca daha insanlığın en başından beri gerçekleşen küçük olasılıklar bütünü sayesinde şuanda nefes alıyorsun. Yani kendini zayıf da yeteneksiz de görsen, aslında güçlüsün, bir kazanansın, ve buna göre davran, korkma. Hayatın sana
getirdiğini ara, başarısız olursan bunu kabullen, "başarısız olmam gerekiyordu"
de ve başka bir fırsata yönel. Özelsin ama herkesle aynısın. Nasıl herkes başarısız oluyor, acı çekiyorsa sen de çekeceksin. Ama başarısız ola ola bir gün başarıyı yakalayacak, nihayetinde bir gün raison detre’nı bulacaksın. Ya
da bu kutsal amacın yolunda belki de yok olacaksın. Ama her türlü dolu, renkli yaşayacaksın. Aksinde ise gri
yaşar, gri ölürsün.
Sağlam gaza getirici bir yazı :)
YanıtlaSilbugün gelecekteki hayallerin için ne yaptın? yazının özeti bu arkadaşlar
YanıtlaSilevrene enerji ve düşünce gücü gibi saçmalıklara girmeden anlatan gördüğüm ilk kişisel gelişim yazısı tebrik ederim
YanıtlaSilzuhaha herkes gaza getirerek özgüven sağlatmaya çalışır, buyazar da insanları ezerek bunu gerçekleştirmiş
YanıtlaSilfight club vibeı aldım
YanıtlaSil