Sosyalistler, para ve meta fetişizminin ortadan kaldırılmasıyla mutlak eşitlik geleceğini savunurlar. Onlara göre, sosyalist bir sistemde her çocuk eşit fırsatlar ile doğacaktır. Lakin, bu naif bir hayaldir. Nitekim, para, kişisel mülk, rekabet ve kariyerin ortadan kalktığı bir durumda, zaten hali hazırda çirkin, yeteneksiz veya güçsüz bir şekilde, hayata 1-0, 2-0, 3-0 yenik başlamış bir kişinin hayat denen oyunu kendi lehine çevirebilme, öne geçebilme, belki yarışı kazanabilme ihtimallerini de elinden alırız. En azından paranın var olduğu sistemde, doğuştan şanssız bir kişi daha çok çalışarak, belki daha fazla risk alarak, doğuştan şanslı olanı geçebilme ve kendi kaderini değiştirebilme hakkına sahiptir.
Evet, bazı sosyalistler insanoğlu için güzellik ve yetenek farkı olmadığı, bunların öğretilmiş olduğunu, bu nedenle de sosyalist bir sistemde herkesin yarışa adil başlayacağını iddia edebilir. Gerçekten de yetenek konusunda her birey doğuştan belli yeteneklere sahiptir, bazıları bu yeteneklerini erken keşfeder, bazıları geç, bazılarıysa farkında bile olmadan ölür giderler. Diğer yandan her ne kadar kapitalist sistem yıkılıp da, insanlar kendi yeteneklerini ölmeden keşfedebilmeleri için teşvik edilse de, sonuçta bazı yetenekler toplumlara her daim daha çekici gelmeyi sürdürecektir. Öyle ki, çok yetenekli bir çömlek ustası hiçbir zaman çok yetenekli bir pop şarkıcısından daha fazla ilgi görmeyecek, bu durum yine doğuştan gelen sosyal eşitsizliğe yol açacaktır.
Fiziksel güzelliğin öğretilmiş bir kavram olduğu ve aslında her bireyin güzel olduğu iddiasını savunan sosyalistler de yanılgı içindedir. Bilimsel araştırmalar, insanda dış görünüşün belirli alanlarda (sıfır beden giyim modaya göre şekillenmiş, açık ten ve göz rengi ise Avrupa'nın 20. yüzyıldaki kültürel ve ekonomik üstünlüğü ile ortaya çıkmıştır) öğretilmiş olduğunu kabul etse de, doğuştan gelen evrensel bir güzellik algısı olduğunu da ispatlamıştır. Öyle ki, araştırmalara göre yüzdeki doğuştan gelen özellikler olan feminen - maskülen dengesi ve simetrik orantı güzellik algısını yönlendirmektedir. Nitekim insan bilinçaltı daha sağlıklı karşı cinsle üreyerek sağlıklı nesiller üretmek amacıyla fiziksel olarak çekici, güçlü ve dayanıklı görünen sağlıklı eşlere ilgi duymaktadır. Bu kapsamda, sosyalist iddiaların aksine, para kavramı olmadığında bile doğuştan gelen genetik faktörü insanlar arasındaki eşitsizliğin devam etmesine neden olacaktır.
Elbette bu konuya değinmem, kapitalizmi trajikomik bir şekilde çirkin ve güçsüzlerin kurtarıcısı olarak gördüğüm anlamına da gelmemeli. Nitekim, doğuştan gelen eşitsizliğin kökleri insanlık tarihi kadar eski olan sosyal statülere dayanmaktadır. Mutlak doğa kurallarının hüküm sürdüğü, para, statü ve mevkinin olmadığı bir insan toplumunda, genetik olarak güzel, yetenekli ve güçlü olanlar, diğer güzel, yetenekli ve güçlü olanlarla eşleşerek güzel, yetenekli ve güçlü nesiller ortaya çıkaracak, çirkin, yeteneksiz ve zayıflar ise soylarını devam ettiremeyecek ve nihayetinde doğal seleksiyon sayesinde toplumun tamamı güzel, yetenekli ve güçlü bireylerden oluşacaktı. Ancak elbette insanlık tarihi doğal denge üzerinden devam etmemiş ve finansal, askeri ve siyasi güç; eş seçiminde asıl etkenler olmuştur. Ağalık ve feodalite sistemlerinde, çirkin, yeteneksiz ve genetik olarak zayıf; ancak para ve iktidar gücüne sahip toprak beylerinin, güzel eşler seçebilmesi, statü sahibi olmayan ancak güçlü genetiğe sahip erkeklerin ise geriye kalanlarla yetinmesi; savaşlardan sonra işgale uğrayan bölgelerdeki kadınların kazanan tarafın ordusundaki çirkin ve yeteneksiz askerler tarafından tecavüze uğraması; eşlerin birbirini seçmesi yerine yüzyıllar boyunca uygulanan görücü usülü evlilikler gibi pek çok doğal seleksiyon katili olay, çirkin, yeteneksiz ve zayıf milyarlarca nesli, ve geçmişin, günümüzün ve geleceğin genetik eşitsizliğini yaratmıştır. Kısaca, insanoğlu kendi uydurduğu para ve otorite gibi kavramlar ile doğaya karşı gelmiş ve doğal seleksiyonu bozarak gelecek nesilleri her bakımdan sabote etmiştir.
Diğer yandan yaratılıştan bencil olan insanoğlu için ne gelecek nesiller ne de mutlak eşitlik önemlidir. İşin aslı bireylerin hiçbir zaman toplumun geneli için eşitlik talebi olmamakta, yalnızca başkalarından daha az hakka sahip olduklarında ses çıkarmaktadırlar. Öyle ki, sosyalist akımlar büyük oranda fakir kesimlerden çıkar, zira zenginleşen birey için eşitlik kavramı unutulacaktır.
Ancak elbette eşitsizliğe ses çıkarsa da kimi bireyler, mutlak eşitliğin bencil insanoğlunun hükümdarlığında mümkün olmayacağının da farkındadırlar. Bu nedenle, insan bilinçaltı eşitliğe alternatif olarak, farklılaşmayı arzulamaya başlamıştır. Bu davranış insanın kendisini ifade edebilmesinin, kendisini özel görerek varoluşuna bir anlam kazandırmasının bir yoludur. Tüketici ürünlerinde yüksek özelleştirme imkanının nedeni insanın bu açlığını karşılamaktır. Kapitalizmde bu yüzden ürünler tek bir modelde değil, farklı özellikler, renkler, boyutlar ve kalitede üretilirler.
Şimdi, beş kişiden oluşan komünist bir toplumun konu alındığı basit bir ekonomi modeli düşünelim. Elimizdeki toplam zenginliğin ise 10 birim olduğunu (W=10) varsayalım. Bu zenginliği her bireye 2 birim şeklinde eşit olarak dağıttığımızda, toplumun toplam refah seviyesi (kazanılan fayda) uW= u1.u2.u3.u4.u5 = 2.2.2.2.2 = 32 olacaktır. Aynı modeli kapitalizm için düşündüğümüzde, sadece bir kişinin 6 birimlik, geri kalanların ise 1 birimlik "sus payı" zenginliğe sahip olduğu durumda toplumun toplam refahı uW= 6.1.1.1.1 = 6 olacaktır. Görüldüğü gibi komünizm, kapitalizme göre toplumun geneli açısından çok daha faydalıdır (1 birim ezilen sınıfın isyan etmemesi için verilen paydır. Bu sınıfa hiç pay verilmediğinde ezilen sınıf ayaklanacak ve sistem yıkılacaktır, uW=10.0.0.0.0 = 0)
Diğer yandan ütopik komünizm asla gerçekleşmeyecektir. Nitekim, insanlar farklılaşabilecekeri köleliği, herkesin aynı olduğu eşitliğe tercih edeceklerdir. Herkes gibi olmak, sıradan olduğunu kabul etmek, insan doğasına terstir. Bu nedenle örneğimizdeki 5 kişilik toplumdaki bireyler herkesin 2 birim alacağı sistem yerine, risk alarak kaybetme pahasına daha çok kazanmayı isteyecektir. Üstelik aralarındaki bu çekişme kapitalizmden de daha vahşi bir sistem yaratacaktır. Öyle ki, kapitalizmde zenginlik belirli bir kesimde toplanmış olsa bile, fakirlerin de hayatlarını devam ettirebilmeleri ve isyan etmemeleri için gerekli miktarda "sus payı" olan zenginlik, zenginler tarafından fakirlere sunulmaktadır (Noblesse Oblige). Nitekim kapitalizmin varolabilmesi için sömürülen sınıfın varlığını devam ettirmesi şarttır. Diğer yandan insanları tamamen doğal içgüdülerine göre serbest bıraktığımızda oluşturacakları sistem kapitalizm değil, anarşi olacaktır. Bu durumda insanlar daha fazla güç için aralarında savaşacak ve zayıfları tamamen yok edecektir. Bu savaş sonunda, örneğin iki adet zayıfın yok edilip onların tüm payları alındığında zenginliğin uW= 3.3.4 = 36 olduğu komünizmden çok daha iyi bir ortam olabileceği gibi, geriye sadece tek kişinin kaldığı uW=10 gibi vasat bir sonuç da elde edilebilir. Ancak nihayetinde medeniyetin çöktüğü bir ortamda insan her şekilde bencilce davranacak ve kan dökecektir.
Görüleceği üzere, kapitalizm, anarşi de dahil olmak üzere en düşük toplumsal refah getiren sistem olsa da, insanın doğasına aykırı ve ütopik olan komünizme göre çok daha uygulanabilir ve insanın doğasına uygun ancak kan akıtan anarşiye göre çok daha barışçıl olduğu için günümüzü domine eden sistemdir. Kısaca, kapitalizm aslında, insanın gücü arzulayan ve eşitliğe hayır diyen içgüdülerinden beslenmektedir.
Peki, madem insanoğlu eşitliğin olmadığı kapitalist sistemden memnun, o halde eşitsizlik insanoğlunun kaderi mi? İşin aslı, her ne kadar başlangıç koşulları (doğuş) aynı olmasa da, insan sahip olduğu irade ve seçimler ile hayat yarışında bir kazanan veya kaybeden olabilir. Evet, eşitsizlik insanoğlunun kaderidir, ancak bu kaderi değiştirebilmek de insanın elindedir. Zeka, güzellik, fiziksel dayanıklılık doğuştan gelen güçlerdir; diğer yandan zorluklarda pes etmemek, sorgulayıcılık ve ideallere olan bağlılılık da sonradan kazanılan ve kişiyi kaderi olan yenilgiden kurtarabilecek güçlerdir.
Başlangıç koşulları önemlidir, ancak başlangıç koşulları ne olursa olsun, çabalamak, efor sarfetmek ve akıllı kararlar vermek kişiyi başlangıç koşullarının etkisinden sıyırarak başarıya götürebilir. Belki basit bir karar, kelebek etkisi misali kişinin hayatını değiştirecektir, belki de kişi birşeyleri başarabilmek için yıllar sarfedecek ancak başarısız olacaktır. Başlamadan bunu bilmenin yolu yoktur. Bu yüzden asıl güç, denemekten korkmamak ve çabalamaktır.
Fakirler ve güçsüzler genellikle isyan etmez çünkü durumlarına alışkındırlar. Ama bir fakir, kendini yönetenlerin içinde bulunduğu lüksü gördükçe, bir köle efendisinin gücüne heveslenmeye başlayınca sistem için tehlike çanları çalmaya başlar. Bir fakir, fakirlik içinde rahatça yaşar, çünkü sefaletinin farkında değildir. Diğer yandan fakiri, zengin bir ortama koyup, sonra tekrar fakirliğe muhtaç ettiğinizde, artık zenginliğin ne olduğunu öğrendiği için, eskiye dönmeyi kabullenemeyecek ve isyan edecektir. Bu nedenle eşitliğin peşinde koşan insanoğlu için kıskançlık az da olsa gereken bir özelliktir. İnsan, toplumun geri kalanını dengi olarak görmeli, kendi tanrılarını yaratmamalı ve hakkını daima aramalıdır.
Başlangıç koşulları önemlidir, ancak başlangıç koşulları ne olursa olsun, çabalamak, efor sarfetmek ve akıllı kararlar vermek kişiyi başlangıç koşullarının etkisinden sıyırarak başarıya götürebilir. Belki basit bir karar, kelebek etkisi misali kişinin hayatını değiştirecektir, belki de kişi birşeyleri başarabilmek için yıllar sarfedecek ancak başarısız olacaktır. Başlamadan bunu bilmenin yolu yoktur. Bu yüzden asıl güç, denemekten korkmamak ve çabalamaktır.
Fakirler ve güçsüzler genellikle isyan etmez çünkü durumlarına alışkındırlar. Ama bir fakir, kendini yönetenlerin içinde bulunduğu lüksü gördükçe, bir köle efendisinin gücüne heveslenmeye başlayınca sistem için tehlike çanları çalmaya başlar. Bir fakir, fakirlik içinde rahatça yaşar, çünkü sefaletinin farkında değildir. Diğer yandan fakiri, zengin bir ortama koyup, sonra tekrar fakirliğe muhtaç ettiğinizde, artık zenginliğin ne olduğunu öğrendiği için, eskiye dönmeyi kabullenemeyecek ve isyan edecektir. Bu nedenle eşitliğin peşinde koşan insanoğlu için kıskançlık az da olsa gereken bir özelliktir. İnsan, toplumun geri kalanını dengi olarak görmeli, kendi tanrılarını yaratmamalı ve hakkını daima aramalıdır.
Kendi yeteneklerini keşfetmek yerine, başkalarının
ucuzluklarına prim veren ve sahte başarılarını taktir eden; kendi
zayıflıklarından sanki başkalarında yokmuş gibi utanan ve gizlemeye
çalışan insan, aslında kendi kendini farkında olmadan
köleleştirmektedir. eşit ve özgür olmak isteyen insan ilk olarak kendi zayıf
noktaları ile barışmalı, kendini kabullenmeli, çaba ve sabır ile
zayıflıklarını güçlendirmeli; hali hazırda güçlü olduğu noktaların ise
üzerine gitmelidir. İnsan, istediği herşeyi başarabileceğini söyleyerek
sürekli kendisini boş bir şekilde pohpohlayan günümüz modern kişisel
gelişim akımlarına kapılmamalıdır. Gerçek şu ki, hiçbir şey sadece
düşünerek gerçekleşmez. Tuz dökmeden başarı olmaz. İlerlemek için ter, gözyaşı ve kan gerekir. Eşitsizlik ile dolu dünyaya yenik gelen kişiler için tek çare çabalamaktır. Kişi nihayetinde belki başarılı olur, belki de çabası hiçbir işe yaramaz. Ama en azından kişi eşitsizliğe karşı tarafını belli edecek ve başkaldırısını göstermiş olacaktır. Böylece çabaları başarısız da olsa varlığı bir değer kazanır.
yabancı bi şarkıcı geliyor ülkeye millet tanrı gibi peşinde koşup tapınıyo rezil herifler valla
YanıtlaSil"karaktersizler eşitliği haketmez"
YanıtlaSilvar olan düzende bir şey yapamasanız bile en azından yanlış olduğunu bilmek ve ona karşı içinizde cephe almak önemlidir.
YanıtlaSilOzan Ünsal'ın da zamanında dediği gibi "devrimci güçler george busha it olmuş devrim pıtırcıkları hiç açamadan solmış".
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilzuhahaha siyasetçilere ve popçulara fena sokmuş yazar :)))
YanıtlaSilaynı anda hem sosyalizmi hem kapitalizmi eleştiren bir yazı nasıl oluyor yaa
YanıtlaSilYazarın ünlü insanlara karşı ağır bir nefreti var anlaşılan. Yazısındada bu nefreti kusmuş.
YanıtlaSilBaşka bir yol mümkün hem de her zaman. Sadece bize sunulan birkaç alternatif arasından seçim yapmak özgürlük değildir. Kendi seçeneğini yaratmak, mevcutların alternatifini cömleği şekillendirir gibi ortaya çıkarmaktır. Şu ya da bu sistem değildir doğru olan insanlık onuruna en çok yakışandır. Bugün olmasa bile bir gün yeryüzünde hüküm sürecek olandır.
YanıtlaSil