VAROLUŞ AMACI - SİSTEME KARŞI
Ne yazık ki ölümsüz varlıklar değiliz ve bugün yine birileri öldü. Sevenleri, bu ölenlerin arkasından yine üzüldüler, yas tuttular ve o malum “merhumu nasıl bilirdiniz" sorusuna “iyi bilirdik” cevabını verdiler. Elbette hayatta iyi olmak, iyi bir insan olarak yaşamak önemliydi, ancak hayatı "iyi yaşamak" hiç mi önemli değildi? Ölen kişi geçirdiği hayatı iyi olarak bilecek, doğumundan ölümüne kadarki geçen zaman diliminden tatmin ve memnun olacak mıydı? Bu, herhangi bir cenazede insanın kendisiyle alakalı aklına gelebilecek yüzlerce sorudan sadece bir tanesi; acaba ölen insanlardan kaçı hayatından memnundu?
Öncelikle daha basit bir sorudan başlayalım; birisi öldüğünde gerçekten neden üzülüyoruz? Kendimizi düşünüp, ölen kişiyle bir daha birlikte olamayacağımız için duyduğumuz içinde hafif bencillik olan bir duygu mu bu, yoksa çok daha farklı nedenler mi var? Bir kişinin alnına silah dayandığında yalvarmakla birlikte söylediği söz “lütfen, beni öldürmeyin daha hayattaki amaçlarımı gerçekleştiremedim” mi, yoksa “lütfen, bir ailem var, beni seven bir karım ve iki çocuğum var” tarzı bir cümle mi olur? Elbette cevap ikinci seçenektir, ancak neden? Bir aile kurmak ve gerçek aşkı tatmak, başlı başına hayattaki amaçlardandır. Yani, kişi aslında “hayatımdaki amaçlarıma sahibim, bana verdiği mutluluk ve tatmin çok üstün ve bu yüzden onları kaybetmek istemiyorum” demeye çalışmaktadır. Tabi ki, o anda, öldüğünde geriye kalan ailesinin nasıl bir duruma gireceğini ve ne türlü zorluklar çekeceğini düşünüp, onlar için üzülme duygusu da vardır, ancak benlik duygusu da ağır basmaktadır. İşin özüne gelirsek; kökenini buraya yazmayacağım bir görüşte hayatın üç amacı olduğundan bahsedilir, yani yaşama sebebimiz - "raison d'être", toplamda üç ana fikirden oluşmaktadır. Birincisi tahmin edebileceğiniz gibi aşk’tır. Bu aşk, aileye, sevgiliye, dosta, doğaya, yaratana ve fikirlere karşı olabilir. İkinci sırada ise önem gelmektedir, yani bir kişinin toplum için ne kadar önemli olduğu, öldükten sonra icraatları ve adının hatırlanması gibi konulardır. Son olarak ise daha önceki ikisine göre daha az manevi, hayvanların da varoluş amaçlarından olan cinsellik gelmektedir. Kişi, ergenliğinden itibaren, aşk ve inançtan sonra dünyadaki en kuvvetli güç olan cinselik arzusu ile karşı cinse çekilir. Aslında amaç üremek ve yok olduğunda kendi benliğinden bir şeyi - "varisi" hayatta devam ettirmektedir. Görüşe göre, bu üç amacı gerçekleştirememiş bir insan hayata karşı yenilmiştir. Örnek olarak, hiç evlenmemiş ve tutkulu bir aşk yaşamamış ünlü, zengin ve başarılı bir doktor hayata karşı yenilmiştir. Ya da, çok sevdiği bir ailesi olan ancak bütün hayatı boyunca doğru düzgün bir işe girememiş bir insan da hayata karşı yenilmiştir.
Şimdilerde, durum öyle bir hal aldı ki, dünyada bulunan sistem, insanlara hayatı yenme şansını pek tanımamaktadır. Kapitalist ve ahlaksızlıkla iş rekabetinin birbirine karıştığı bir ortamda "önem"i elde etmek, aşksız seksin tavana vurduğu, sevginin maddeselleştiği birlikteliklerde "gerçek aşk"ı tatmak ve sonrasında düzgün bir aile kurmak neredeyse imkânsız bir hale gelmiştir. Ve durumu buraya getiren yine insanoğlundan başkası değildir. Evet, insanın üçüncü amacı olan cinsellik mevcut sistem tarafından fazlasıyla desteklenmekte, ancak cinselliğin de metalik bir hal aldığı ve üreme yerine sadece zevke odaklanılan bir düzen, insanoğlu için pek de yararlı olmayacaktır. Bütün bunları bir kenara bırakırsak, aslında demek istediğim, sistem hatalıdır, oldukça verimsiz; insana negatif ve anlamsızdır.
Elbette, bu kapitalist ve ahlaksız sistemde dürüst ve yüce bir şekilde ilerlemek imkânsıza yakındır ve yine aynı şekilde kimseden yeni bir dünya düzeninin yaratılmasını beklemek de saçma olacaktır ki, yine günah dolu insanoğlunun yarattığı yeni bir sistemin, eski bir sistemden daha iyi olacağını kimse garanti edemez; çünkü insan bencil ve baskınlık kurmaya heveslidir; o halde yapmamız gereken en güzel şey sistemde var olarak, sistemin içinde yüksek bir yer kazanarak ve aynı zamanda sisteme sonuna kadar karşı olarak bir yaşam sürdürmek olacaktır; çünkü sistemi dışlamak sistem tarafından dışlanmak anlamına gelir. Sistemin içinde ama ona karşı bir şekilde yaşanmasıyla, sisteme verilebilecek en büyük zarar sağlanabilir. Zaman geldiğinde, yeterli miktarda insan karşı olduğunda, nihayet sistem yıkılacaktır. O zamana kadar unutulmaması gereken şudur ki; bir oluşumu içten, hatta zirveden yıkmaya çalışmak, ona dışardan düşman olmaktan daha etkilidir. Sistemin içinde yer alırken, kişinin benliğini kaybetmemesi ise hayati önem taşımaktadır. Hayata karşı galibiyeti kazanmak yani bu nedenle gereken dört amacı sağlamak için, sistemin içinden geçen, onu kullanan ve hatta zayıflatan insanoğlu, her zaman aklında sisteme karşı olan ruhunu saklamalıdır. Bu ruh yok olduğu anda, insan sistem tarafından ele geçirilir ve bu dünya sınavını kaybeder. Asıl önemli olanı gerçekleştirmek için dört ana amaç ile birlikte sisteme karşılığımızı ve içindeliğimizi dengelediğimiz zaman, hayata karşı galibiyeti elde edebiliriz, ve işte o anda ölmek hiçbir şey ifade etmeyecektir...
Yazı sonrası biraz da müzik...
Öncelikle daha basit bir sorudan başlayalım; birisi öldüğünde gerçekten neden üzülüyoruz? Kendimizi düşünüp, ölen kişiyle bir daha birlikte olamayacağımız için duyduğumuz içinde hafif bencillik olan bir duygu mu bu, yoksa çok daha farklı nedenler mi var? Bir kişinin alnına silah dayandığında yalvarmakla birlikte söylediği söz “lütfen, beni öldürmeyin daha hayattaki amaçlarımı gerçekleştiremedim” mi, yoksa “lütfen, bir ailem var, beni seven bir karım ve iki çocuğum var” tarzı bir cümle mi olur? Elbette cevap ikinci seçenektir, ancak neden? Bir aile kurmak ve gerçek aşkı tatmak, başlı başına hayattaki amaçlardandır. Yani, kişi aslında “hayatımdaki amaçlarıma sahibim, bana verdiği mutluluk ve tatmin çok üstün ve bu yüzden onları kaybetmek istemiyorum” demeye çalışmaktadır. Tabi ki, o anda, öldüğünde geriye kalan ailesinin nasıl bir duruma gireceğini ve ne türlü zorluklar çekeceğini düşünüp, onlar için üzülme duygusu da vardır, ancak benlik duygusu da ağır basmaktadır. İşin özüne gelirsek; kökenini buraya yazmayacağım bir görüşte hayatın üç amacı olduğundan bahsedilir, yani yaşama sebebimiz - "raison d'être", toplamda üç ana fikirden oluşmaktadır. Birincisi tahmin edebileceğiniz gibi aşk’tır. Bu aşk, aileye, sevgiliye, dosta, doğaya, yaratana ve fikirlere karşı olabilir. İkinci sırada ise önem gelmektedir, yani bir kişinin toplum için ne kadar önemli olduğu, öldükten sonra icraatları ve adının hatırlanması gibi konulardır. Son olarak ise daha önceki ikisine göre daha az manevi, hayvanların da varoluş amaçlarından olan cinsellik gelmektedir. Kişi, ergenliğinden itibaren, aşk ve inançtan sonra dünyadaki en kuvvetli güç olan cinselik arzusu ile karşı cinse çekilir. Aslında amaç üremek ve yok olduğunda kendi benliğinden bir şeyi - "varisi" hayatta devam ettirmektedir. Görüşe göre, bu üç amacı gerçekleştirememiş bir insan hayata karşı yenilmiştir. Örnek olarak, hiç evlenmemiş ve tutkulu bir aşk yaşamamış ünlü, zengin ve başarılı bir doktor hayata karşı yenilmiştir. Ya da, çok sevdiği bir ailesi olan ancak bütün hayatı boyunca doğru düzgün bir işe girememiş bir insan da hayata karşı yenilmiştir.
Şimdilerde, durum öyle bir hal aldı ki, dünyada bulunan sistem, insanlara hayatı yenme şansını pek tanımamaktadır. Kapitalist ve ahlaksızlıkla iş rekabetinin birbirine karıştığı bir ortamda "önem"i elde etmek, aşksız seksin tavana vurduğu, sevginin maddeselleştiği birlikteliklerde "gerçek aşk"ı tatmak ve sonrasında düzgün bir aile kurmak neredeyse imkânsız bir hale gelmiştir. Ve durumu buraya getiren yine insanoğlundan başkası değildir. Evet, insanın üçüncü amacı olan cinsellik mevcut sistem tarafından fazlasıyla desteklenmekte, ancak cinselliğin de metalik bir hal aldığı ve üreme yerine sadece zevke odaklanılan bir düzen, insanoğlu için pek de yararlı olmayacaktır. Bütün bunları bir kenara bırakırsak, aslında demek istediğim, sistem hatalıdır, oldukça verimsiz; insana negatif ve anlamsızdır.
Elbette, bu kapitalist ve ahlaksız sistemde dürüst ve yüce bir şekilde ilerlemek imkânsıza yakındır ve yine aynı şekilde kimseden yeni bir dünya düzeninin yaratılmasını beklemek de saçma olacaktır ki, yine günah dolu insanoğlunun yarattığı yeni bir sistemin, eski bir sistemden daha iyi olacağını kimse garanti edemez; çünkü insan bencil ve baskınlık kurmaya heveslidir; o halde yapmamız gereken en güzel şey sistemde var olarak, sistemin içinde yüksek bir yer kazanarak ve aynı zamanda sisteme sonuna kadar karşı olarak bir yaşam sürdürmek olacaktır; çünkü sistemi dışlamak sistem tarafından dışlanmak anlamına gelir. Sistemin içinde ama ona karşı bir şekilde yaşanmasıyla, sisteme verilebilecek en büyük zarar sağlanabilir. Zaman geldiğinde, yeterli miktarda insan karşı olduğunda, nihayet sistem yıkılacaktır. O zamana kadar unutulmaması gereken şudur ki; bir oluşumu içten, hatta zirveden yıkmaya çalışmak, ona dışardan düşman olmaktan daha etkilidir. Sistemin içinde yer alırken, kişinin benliğini kaybetmemesi ise hayati önem taşımaktadır. Hayata karşı galibiyeti kazanmak yani bu nedenle gereken dört amacı sağlamak için, sistemin içinden geçen, onu kullanan ve hatta zayıflatan insanoğlu, her zaman aklında sisteme karşı olan ruhunu saklamalıdır. Bu ruh yok olduğu anda, insan sistem tarafından ele geçirilir ve bu dünya sınavını kaybeder. Asıl önemli olanı gerçekleştirmek için dört ana amaç ile birlikte sisteme karşılığımızı ve içindeliğimizi dengelediğimiz zaman, hayata karşı galibiyeti elde edebiliriz, ve işte o anda ölmek hiçbir şey ifade etmeyecektir...
Yazı sonrası biraz da müzik...
Hayat aslında o kaddar anlamsızki teşşekkürler yazı için
YanıtlaSilanlamsız olan şey insanlar yaptıklardırıdır...
YanıtlaSilsistemin içindeki ajanlar olalım diyorsun tani abi :)
YanıtlaSilSağ göze karşı mı yanında mı?
YanıtlaSilyani kaleyi içten fethet diyorsun...
YanıtlaSildediğini yaparsak ruhumuzu satmış oluruz, doğru yolda inatla ilerlicen senin dedini yapmak saçma
YanıtlaSilmevcut sistemden kendimizi soyutlayamayız ama sistem içinde kendimiz üreten kesim olabiliriz.
YanıtlaSilsonun dr faustus
YanıtlaSilben dr faustus falan bilmem ama biz sömürgeci sistemde daha çok eziliriz zaten bunun adı da modern kölelikten başka bir şey değil..
YanıtlaSilteşekkürler makale için çok haklısınız. düşüncelerimiz farklı olabilir sonana kadar zayıf bir noktayı bekleyip o zaman sisteme darbeyi indirmeliyiz.
YanıtlaSilmevcut hükümette ancak o şekilde içten yıkılabilir bence.
YanıtlaSilRol yaparken gerçek karakterinizi kaybetmeyinde!
YanıtlaSilrol yapmayın neyseniz o olun !
YanıtlaSilEvet mevcut sisteme karsiyiz, ama kafamizda yerine gelecek sistem hakkinda en ufak bir fikrimiz dahi yok , amac var hedef yok :)
YanıtlaSilSistemi biz seçmedik önümüze dayatıldı ancak mevcut sistem içinde kısıtlı bir alan içerisinde bize manevra imkanı tanınıyor sadece. Evet denilen doğrudur bir sistemi dışarıdan çökertmek içeriden çökertmekten daha zordur ancak bunun için insanların sahip olması gereken birliktelik, manevi yaşam,dini olgular,aş ve hatta ahlak gibi kavramların içi sistem tarafından bilinçli olarak boşaltılıyor. Tabi bunlar sosyal medya araçları aracılıgyla gercekleştiriliyor yani şu ;sistem yok edileceğinin farkında ve buna karşı reaksiyon gösteriyor bizde buna karşı karşı önlem almalıyız .
YanıtlaSil